İyi ki varsın Nasuh Mahruki…
- Taylan Dündar
- 10 Ara 2024
- 3 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 10 Ara 2024
Fikirler ancak paylaşılırlarsa yaşarlar…
Pek başarılı bir öğrenci değildim. Bu olumsuz cümleyi, psikolojik analiz ve savunmalarına girmeden burada sonlandıracağım. Başarılı bir öğrenci değildim, evet, ama her zaman çok meraklı biriydim, hala da öyleyim. Yeni bilgi öğrenmeye ve yeni yerler keşfetmeye her zaman ilgi duydum. Seyahat halini ve okumayı her zaman çok sevdim. Bu durumda elbette beraberinde çok hayal kurmayı, kurulan hayallerin getirdiği fikirlerden heyecan duymayı ve elbette bu yazı gibi fikirleri paylaşmayı beraberinde getirdi.
Lise yıllarımda, kafayı basketbolla bozmuş bir bünyede yaşarken tanıştım Atlas ve Outdoor dergileri ile. Her iki dergiyi de çok uzun yıllar aksatmadan aldım. Hem okumayı seven hem yeni yerlere merak duyan bir bünyenin o yıllarda gerçek ilacı oldular.

Nasuh Mahruki adıyla Outdoor dergisi sayesinde tanıştığımı çok iyi hatırlıyorum. Derginin kapak fotoğrafına uzun süre bakarak hayaller kurduğumu, o zirvede olma hissini nasıl merak ettiğimi ve aynı zamanda insanlardan uzakta ve insanlardan uzakta olmanın verdiği hissin gerçek özgürlük olduğunu düşündüğümü çok iyi hatırlıyorum. Bu fikrim hiçbir zaman değişmedi. Yaşadığınız bazı anların fotoğrafını çeker beyin. Nereden geldi aklıma dediğiniz anlar, aradan çok uzun yıllar geçmiş olmasına rağmen aklınıza gelen anlar. İşte öyle bir an benim için Nasuh Mahruki’nin kitabını aldığım an. Muhtemelen 1996 yılı başları. Havanın çok soğuk olduğunu hatırlıyorum. Beyoğlu’nda Mephisto kitapçısından aldığım 2 kitap; biri Hülya Koç -Bigamekibasuyake, diğer kitap Nasuh Mahruki - Bir Dağcının güncesi. Nasuh Mahruki ile gerçek tanışmam bu kitapla oldu diyebilirim. Günlük düzenindeki kitabı bir solukta bitirdim. Halen kitaplığımda ve aralarda tekrar açıp okurum. Çok saygı duydum Nasuh Mahruki’ye, çok özendim ona, çok istedim yaptıklarını yapabilmeyi. Ve elbette meraklı biri olarak merak ettim hayatını da, dolayısıyla her zaman takibimde oldu.

Gölcük ve Düzce depremlerinde kendisinin ve AKUT’da yer alan arkadaşlarının yaptıklarına herkes gibi saygı ve minnet duydum. Tüm dağ tırmanışlarını, mağara inişlerini, dalışlarını, motosiklet seyahatlerini takip ettim. Kitaplarını aldım, okudum. Bu yazıyı okuyanlara özellikle tavsiye etmek isterim ki; “kendi Everest’inize tırmanın” içinde hayatınızı değiştirecek öğretilerin olduğu bir başyapıttır.
Nasuh Mahruki’yi bu kadar uzun süredir takip eden biri olarak hiç iletişim kurma imkânım olmamıştı. Çalıştığım kulüpte bir baba – çocuk kampı yapma fikri oluştuğunda, ilk aklıma gelen Nasuh Mahruki ile bu kampı yapmak oldu. Fikirdi işte ve bu fikri paylaştım, destek gördüm ve Nasuh Mahruki’nin doğada liderlik okulu ile iletişime geçerek Nasuh Mahruki’nin değerli eşi Mine hanımla telefonda tanıştım. Birkaç kez telefonda konuştuk, bize her türlü yardımı sağladı, netleşmeyen program tarihimizle ilgili bize sabretti. Mükemmel bir kamp programı oluşturduk ama maalesef kampımız gerçekleşemedi ve benim Nasuh Mahrukiyle tanışmam bir başka bahara ertelendi.
Bu yazıyı neden yazdım…

Artık neye şaşıracağımızı bilemediğimiz ve şaşırma hissinin kalmadığı bir zamanda, yukarıda anlatmaya çalıştığım özgürlük hissinin sınırlarını zorlayan yeryüzündeki ender insanoğullarından birinin, en başta kendi evlatları için ve sonrasında hepimizin ortak dertleri için dertlenmesi, bunu korkusuzca ama hiçbir zaman bozmadığı nezaketi ile dile getirmesi, sessiz kalmayı değil konuşmayı seçmesi ve karşılığında gördüğü muamele ve çok şükür kısa (bizim algımıza göre kısa tabi ki) tutukluluk süresi beni çok üzdü ve Nasuh Mahruki için nereden başlayacağımı ve nereye varacağımı bilmediğim bir yazı yazmak istedim.
Nasuh Mahruki’nin bana attığı fırça
Birbirinin kopyası olan, estetik yoksunu apartmanlardan birinde, üst kattaki komşu!!!’nun akşamın 22.30’unda eşyaları hunharca, her akşam yaptığı gibi yerini değiştirmesine ve buradan yola çıkarak, şehirde yaşamanın bize alıştırdığı saçma sapan davranışları kabullenen bünyede, hala, çılgın bir özlemle doğa’da olmak istiyorum. Doğa’da olmayı benim kadar isteyen ve elinde kamp yapma zamanı ve imkânı, yelken öğrenme, suyun ve rüzgarın özgürlüğüne bu kadar yakın, kaya tırmanışı, su altı dalış gibi diğer doğa sporlarını yapma imkânı olup hiç yapmayan yeryüzünde kaç kişi vardır? İmkanım da oldu, zamanım da. Ama yapmadım. Nasuh abinin bana azar gibi gelen şu cümlesini buraya bırakıyorum ve değişime başlıyorum.
"Beklemek, ertelemek, üşenmek bana göre değil. Bir de benim gözümde yaşam, en doğru zamanı bulmak için harcanmayacak kadar kıymetli, kısa ve hızlı. Bir karar ver ve uygula, gerisi nasıl olsa gelecek."
Son olarak, Kendi Everest’inize Tırmanın kitabından çok değerli bir alıntıyı buraya bırakıyorum.
"Dünyadaki her şeyden büyük bu kütlenin zirvesinde, kumsalda bir kum tanesi kadar küçük bu bedenin ne kadar değersiz ve önemsiz olduğunu ve iç disipliniyle, kararlılığıyla, tutkusuyla, kendisini sınırlarına kadar zorlayan ve hayallerinin ötesine geçen bu insancığın ne kadar değerli olduğunu gördüm. Yaşamımda sorun ettiğim pek çok şeyin ne kadar anlamsız ve boş olduğunu, her şeyin ben olduğumu ve benim hiçbir şey olmadığımı, burasının son değil daha başlangıç olduğunu, yaşamın çok ama çok güzel olduğunu ve dünyanın güzelliklerle dolu olduğunu öğrendim."
İyi ki varsın Nasuh Mahruki…
Commenti